01 Ekim 2010
Sayı: SİKB 2010/38

 Kızıl Bayrak'tan
Kürt açılımı”nın denklemleri ve
gerçekler
Referandum sonrasında emperyalistlerle suç ortaklığında yeni dönem!
Tasfiye amaçlı yoğun
diplomasi trafiği
Beklenen oldu, “Cemaat” Avcı’nın kellesini aldı!.
Ulucanlar’ın On yıldızı selamlandı
Tescilli tasfiyecilerin
dayanılmaz hafifliği!
Sermaye kana doymuyor 
İşçi ve emekçi hareketinden...
BETESAN’da direniş kazanacak!..
Metal işkolunda mücadele büyüyor.
İhanet taslaklağını yırtmak
için mücadeleyi tabandan örgütleyelim!
Asalaklar daha fazlasını istiyor!
TMMOB Olağanüstü Genel Kurulu
sona erdi.
Üniversitelerden...
Avrupa’da emekçiler ayaktaydı.
Dünyadan...
Zafer bir kez daha Hugo Chavez yönetiminin oldu.
ABD’nin bitmeyen yalanları
Che kavgamızda yaşıyor! .
Çocuk katili devlet hesap verecek!
Gerici-faşist güruhu
aklama çabaları..
Devlet terörüne son!…
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kızıl Bayrak'tan...

29 Eylül günü Avrupa’da 30 kadar ülkede işçi ve emekçiler alanlardaydı. Eylemler, Avrupa İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun aldığı karar doğrultusunda gerçekleştirildi. Aynı gün İspanya’da işçi ve emekçiler de görkemli bir genel grev gerçekleştirdi. Yapılan eylemlere yüzbinlerce işçi ve emekçi katılarak krizin faturasının kendilerine kesilmesine yönelik tepkilerini gösterdiler.

Bu eylemler derinliği ve genişliği bakımından henüz yeterli olgunlukta değilse de, bir süredir Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde yükselmekte olan büyük sosyal hoşnutsuzluğun en geniş ölçekli dışavurumuydu. Önü alınmadığı durumda bu büyük sosyal öfkenin daha güçlü, kararlı ve militan biçimlerde ortaya çıkması mümkündür. Bu bakımdan yapılan eylemler yeni bir düzeye çıkış için bir ilk adım sayılabilir.

Ebette işçi sınıfı ve emekçilerin mücadeleyi kararlı bir çizgide yürütecek bir önderlikten yoksunluğu, gelişmenin seyrini esastan tayin edecektir. Bu bakımdan çok önemli handikapların ortada durduğuna kuşku yoktur. Ancak tüm zayıflıklarına ve sınırlılıklarına rağmen Avrupa çapına yayılan ve merkezi bir sendikal örgütlülüğün kararı doğrultusunda ortaya çıkan bu hareketliliğin öneminin ve anlamının altını çizmek gerekir.

Diğer taraftan belirtmek gerekir ki bu ETUC’un ülkemizdeki üyeleri olan sendika ve konfedarasyonlar ise bu eylem gününde kıllarını kıpırdatmamışlardır. Elbette bunun nedeni, ülkede sosyal yıkımın ve sosyal yıkıma karşı öfkenin zayıflığı değildir. Aksine bugün ortada duran birçok veri, işçi ve emekçilerde büyüyen sosyal öfkenin patlama noktasına geldiğini göstermektedir. Öyle ki, sendikaların dibe vurmuşluğuna ve görevlerini savsaklamasına karşın hergün çok sayıda fabrikada birikmiş öfkenin dışavurulduğu eylemler gerçekleşmektedir. Sayfalarımızdan yansıyanlar ise bunların sınırlı bir kısmıdır sadece.

Bu yaygın ancak parçalı hareketlilik tablosu eğer, tek bir merkezden hareket etme koşullarına sahip olsaydı, hem mevcut eylemlilikler birleşik bir mücadele yolunda birleştirilebilir, hem de derindeki büyük sosyal mücadele dinamikleri açığa çıkabilirdi. Ancak konfedarasyonlar ve büyük çoğunluğuyla da sendikalar bu görevden uzak duruyorlar. Ya yangını söndürmeye çalışıyorlar, ya da öne çıkanı önce yalıtıyor sonra da kırıyorlar. TEKEL direnişinden sonra bunu çok daha bilinçli yaptıklarına da kuşkumuz yoktur.

Bu durum, sosyal öfkeyi açığa çıkarmanın ve birleşik bir mücadele zemininde geliştirmenin önemini gösterdiği gibi, sendikal bürokrasiye karşı mücadeleyi de hayati kılmaktadır. Önümüzde MESS Grup TİS süreci gibi sınıf hareketi açısından kritik sınavların olduğu bir dönemde bu özellikle böyledir.

Sınıf devrimcileri günün görevlerini bu çerçevede ele alarak döneme yükleneceklerdir.